Ana Sayfa Eğitim Zindanın yedi merdiveni-4

Zindanın yedi merdiveni-4

YORUM | VEYSEL AYHAN

“Biz bir Hızır’ız ama belki bin Hızır gibi

Biliriz yeryüzünde bengisu illerini

Namazda yürüyoruz ışıldayan meşalelerle

Oruçta aydınlığız İsa’yla Meryem’le

Kulağımızda hep Zebur düğünleri

Düşümüzde İncil şölenleri

Ufkumuzda Tevrat ülkeleri”

(Hızır’la kırk saat)

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

(Yıl 2008. Kurban Bayramı arefesi imsak vakti. A’mâk-ı hayal’de kurgusal bir yolculuk)

– Zindan veya gaybubet veya çile yedi fevkalade armağan kazandırır.

İlki, Allah rızası peşinde koşarken başına geldiği için geçmiş günahlara kefaret olur. Amel defteri annesinden yeni doğmuşçasına seyyieden temizlenir.

İkincisi göz günahlara kapanınca ruhun ilahi feyizlerden mahrumiyeti biter. Sürekli Rahmetle yıkanır, sekine ile korunur. Bulundukları hücre ayrı bir mekana dönüşür. Kehf mağarası gibi dünyadan kopar. “Biz de onların hidâyetlerini ve yakinlerini artırdık.(Kehf, 13) “…haydi öyleyse mağaraya çekilin ki Rabbiniz rahmetini üzerinize yaysın…” (Kehf, 16) hediyelerine nail olur.

Üçüncüsü, harici dünya insana kendini “görme ve bilme” fırsatı vermez. Ruh, bu inzivada harici meşguliyetlerden kurtulur. İç muhasebesini yapar, kendini dinler. Yanlışlarının farkına varır.

Dördüncüsü, tüm ruhuyla ilme yönelme imkânı kazanır. İnsan kendinde olduğundan haberi bile olmadığı istidatları keşfeder. “…sizi koruyup gözetsin, işinizde size kolaylık ve fayda ihsan etsin.” (Kehf, 16) Dini ilimlere vukufiyet kazanır.

Beşincisi, Evrad-ı ezkar ile Seyri süluk ile tekkelerde kırk yılda kazanılan mertebeleri zindanda kısa sürede elde eder. “Kalpler Allah’ın zikriyle mutmain olur.” ayetinde ifade edilen itminana erer. “Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtettik…”( Kehf, 14) makamına varır.  

Altıncısı, kazandığı hasenat ile istikbaldeki manevi hayatını garanti altına alır. Sonraki hayatında fevkaladeden bir çukura kendini atmazsa sonraki sürçmelerinin bile bedelini peşin ödemiş olur.

– ‘Sonraki günahların bedelini peşin ödemek’ ne demek, anlamadım?

– Bir misal vereyim. Sultan-ı Rüsûl (sas) Mekke’nin fethine hazırlanırken, Bedir’e katılanlardan Hatib b. Ebi Beltaa, fetih hazırlığını bir mektupla Mekke’ye bildirmeğe teşebbüs etmişti. Bu durum ortaya çıkınca Hz. Ömer bu ihanetten dolayı onu öldürmek istedi. Efendimiz (sas), “…Allah’ın Bedir ehli hakkında bir bildiği var ki onlar için, ‘Dilediğinizi yapın, ben sizi mağfiret ettim’ buyurdu.” (Buhari, Müslim) Rıdvan Biatı’nda bulunanlar hakkında bir hadis var. “Rıdvan Biatı’nda ağacın altında bi’at etmiş olanlar Ashab-ı Şecere’den hiç kimse ateşe girmez.”(Ebu Davud, Tirmizi, Müslim) Önümüzdeki yıllarda yaşanacak işkenceleri ve zindanları rıza ile karşılayıp sabredecek olanlar aynı gufranla muamele göreceklerini ümit ediyorum.

– Bu çok iyiymiş.

Yedinci kazanç belki de hepsinden önemli.

– Bu saydıklarınızdan daha önemli ne olabilir?

– Yağmur nasıl yağar? Malumatın var mı?

– Evet, yeryüzündeki sular buharlaşır, bulutlarda toplanır, sonra belli bir hacme ulaşınca Allah’ın takdiriyle yağar.

– Hidayet nuru yağmur gibidir. Yağması için yerden göğe iki şeyin yükselmesi gerekir. İlki kalpten ıstırapla edilmiş dualar. Binler, milyonlar halinde. İkincisi Allah rızası için katlanılmış çile ve işkenceler. Bu iki bedelin mükâfatı bir sonraki dönemde hidayet yağmuru olarak yeryüzüne iner. Her dönemde böyle olmuştur. Çile dönemlerini hidayet yağmurları takip eder. Istırap ve gözyaşıyla göklere yükselen milyonlarca dua ilerde milyonlarca hidayet yağmuru damlası olarak yeryüzüne inecektir.

– Hidayet sezonu mu gelecek?

– Sizler bir önceki çekilenlerin meyvesiydiniz. Şimdiden sonra yağmurun kesildiği yılları yaşayacaksınız. Hidayet yeryüzüne küsecek. Hudâinâbit yağışlar olabilir ama hidayet yağmurları bir müddet yeryüzünü yeşillendirmeyecek. Sizin neslin çektikleriyle bir sonraki yağmur mevsimi gelecek. Önümüzdeki döneminin yedinci ve en önemli semeresi bu olacak.

– Duaların olumlu sonucu bu olacak. Peki, mağdurların, masumların bedduaları, feryatları, iniltileri… Bunları yapanların akıbeti?

– Evet göğe sadece dualar değil, beddualar da ulaşır. Milyonların mağdur ve mazlum olduğu bir zamanda beddualar arşa yükselir. Belki tarihin bütününde edilmiş lanetler kadar lanet edilecek. Bunlar zâlimlerin başına mutlaka iner. Kimse bundan kurtulamaz. Yarasaların rüyası karanlık üzerinedir ama vakti geldiğinde güneş mutlaka doğar. Lanet edilenlerin hem dünyası hem de ahiretleri berbat olur. Şöyle bir misal vereyim. Sen çok kudretli bir sultanın çok sevdiği bir memuru veya yakını olsan.

– Evet.

– Sultan sana dese ki “Benim falan yerde misafirlerim var. Onlara şu yiyecekleri götür benim adıma dağıt.” Sen de dağarcığını alıp yola düşsen. Yolda kurtların ve eşkıyaların saldırısına uğrasan, her şeyini kaybetsen. Elin kolun kırılsa, kanlar içinde geri dönsen…” Sultan’ın tavrı ne olur?

– Herhalde çok öfkelenir.

– Evet hem öfkelenir hem de kendi hatırı için “dostu”nun başına gelenlerden dolayı suçluluk duyar, üzülür, senin kaybettiklerini bin katıyla tazmin eder, seni memnun ve mesrur eder.

– Evet doğru.

– Peki saltanatında fitne çıkaran, o eşkıyaları ne yapar? Hayal edebilir misin?

– Herhalde asar!

– Şu hadisi hatırla. “Allahu Teâlâ buyurdu ki: Benim dostlarımdan birisine ihanet eden, bana karşı savaş açmış olur… Kim sevdiğim kuluma düşmanlık ederse, Ben de ona harp ilân ederim.” Allah’ın mülkünde Allah’ın sevgili kullarına zulmedenlerin hali ne olur? Ben düşünmekten ürküyorum. Ama Cevvâd-ı Kerim, ‘Kendi rızası’ için başlarına bu musibetler gelenlere öyle makamlar lütfeder ki, mazlum ve mağdurlar ahirette “İyi ki bunlar başımıza gelmiş!” der. Hatta basiretli olanlar bunu dünyada der.

– Peki zulüm çocuklara da ulaşacak demiştiniz. Çocuklar neyin kefaretini ödeyecek? Bebekler, zindanda ruh kemalâtı veya ilim mi kazanacak?

– Çocukların anne ve babanın yanında büyümesi bir saadettir. Ebeveyn, Allah’ın rahmetinin bir tecellisi olarak çocukları şefkatle himaye eder. Ebeveyn şefkatinden mahrumiyet Allah’ın zatının himayesine davetiye çıkarır. Cenâb-ı Allah onu alır başka nimetler lütfeder. Yetim ve öksüzlük zahiren bir musibet gibi görünür. Fakat bu mahrumiyetin başka nimetlerle telafi edildiği daha sonra fark edilir. Allah’ın en sevdikleri hep bu zahiri mahrumiyetleri yaşamış. Cenâb-ı Musa daha bebekken bir sepet halinde annesinden ayrıldı. Hz. Yusuf çocukken kuyuya atıldı anne ve babasız kaldı, köle oldu. Hz. İsmail kurban olmak imtihanını yaşadı. Hz. Meryem sütten kesilir kesilmez annesinden ayrıldı, Beyti Makdis’te süt anneyle büyüdü. Fahri Resul daha doğmadan babasını kaybetti. Dört yaşında annesi vefat etti. Yetim ve öksüz kaldı. Ayrılıklar hicrandır, göz yaşıdır, ıstıraptır doğru. Ama Allah’a hakkıyla tevekkül etmek lazım. O çocuklar aslen Allah’a ait. Veren O. Emanete sahiplenmek doğru değil. Emanetin asıl sahibi bizden daha merhametlidir. Bir alır, tevekkül edersiniz bin verir. Bir hicran yaşatır, bedel olarak binbir kabiliyet lütfeder. Sana son bir misal anlatayım. Hz. Meryem’in annesi doğacak çocuğunu Beyt-i Makdis hizmetine adamıştı. Erkek çocuk bekliyordu. O güne kadar sadece erkekler bu hizmette bulunuyordu. Hz. Meryem Mescid-i Aksâ’ya vakfedilen ilk kız çocuk idi. İrşat ve tebliğ hizmetine adanan ilk kadınlardan oldu. Bu yönüyle sizin kız kardeşlerinize benziyor. Hz. Meryem’in imtihanlarının zorluğu sizin yaşayacaklarınızın zor ve ağır olacağına işaret ediyor. Her biri Meryemî çileler çekecekler.

– Hz. Meryem’ın zindan çilesi var mı?

– Hayır ama daha ağırlarını yaşıyor. Daha bebekken annesinden ayrılıyor. Sizin bebekleriniz günü gelecek onun gibi hicranla ayrılacak. Yıllarca Beyt-i Makdis’te hizmet ediyor. Sizin kız kardeşleriniz öyle ettiler ve edecekler. Hz. Meryem vakti gelince manevi mi’racı için Ashab-ı Kehf gibi doğu tarafında bir orman kuytusuna çekiliyor. Sizler de zindanlarda ve gaybubetlerde bu mi’racı yapacaksınız. Hz. Meryem’e orada bir melek mükemmel ve yakışıklı bir erkek suretinde görünüyor. “Meryem irkiliyor.” ve “Ben senden Rahmân’a sığınırım’, eğer Allah’tan korkup, günahlardan sakınan bir kimse isen” diyor. (Meryem, 18) Hz. Yusuf, bir kadının musallat olduğunda “Maazallah” diyerek Allah’a sığınmıştı. Hz. Meryem aynı kelimeyle aynı tepkiyi gösteriyor.

– Hz. Meryem’e gelen melekti ama?

– Evet ama önemli olan o anki tavrı. O tepkiyi göstererek öyle bir imtihanı Hz. Yusuf gibi aşacağını göstermiş oluyor. Siz de kadınınız ve erkeğinizle benzer imtihanları yaşayacaksınız. Bebekleriniz ve çocuklarınızla ağır şartlar altında yaşayacak, iftiralara maruz kalacaksınız. Tıpkı Hz. Meryem’in uğradığı iftiralar gibi. Sen “Bebek İsa”nın diğer bebeklerden farkını biliyor musun?

– Konuşması mı?

– O mucize. Onu demiyorum. Seyyid’ül Enbiya’nın (sas) şöyle bir hadisi var: “Dünyaya gelen hiçbir çocuk yoktur ki doğduğu sırada Şeytan ona dokunmasın. Çocuk, Şeytanın dokunmasından dolayı feryat ederek ağlar. Bundan yalnız Meryem’in oğlu ile annesi müstesnadır” (Müslim).

– Bundan ne anlamalıyım?

– Böyle zahmetler, çileler ve bin bir ıstırap içinde doğum yapacak annelerin ve doğacak bebeklerin bu “korunma”dan nasiplerinin olacağını ümit ediyorum. O ailelerin tamamıyla Allah’ın himayesinde olacağını düşünüyorum. Hz. Meryem gibi hizmet etmek, kendini Allah yoluna vakfetmek Meryemî lütufları davet etmek demek.

– Aynı direnci gösterebilirler mi?

– Kolay değil. Hz. Meryem de zorlanıyor. Öyle anlar oluyor ki “Keşke, bu iş başıma gelmeden önce öleydim de adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!” diyor. (Meryem, 23) Hz. Meryem’e, duyacağı sözlere ve iftiralara karşı “susması” vahyediliyor. O susunca Allah, bebeği ile onu aklıyor. Ve ben ümit ederim sizler de çocuklarınız eliyle ilerde hayırla yâd edilecek, aklanacaksınız.

– Bu, nasıl olacak?

– Çocuk yaştaki mahrumiyetler çoğu defa muazzam istikballeri armağan olarak getirir. Ashab-ı Kehf’in kıymeti, yaptıklarının değeri çok sonra, yani “Kehf” hayatı sonrası anlaşılmıştı. Önceleri onları yanlış takdir eden halk sonra onların gerçek çehrelerini görünce onlar için anıt dikmek ister. “Derken onları bulan halk, kendi aralarında onlar hakkında ne yapacaklarını tartışmaya girişti. Bazıları: -Onların anısına bir anıt dikin, biz gerçek durumlarını anlayamadık…” (18/21) Ama işin ledünnünü bilmezseniz hariçten gazel-hanlık yaparsınız. Oysa sizin vazifeniz üstünüze düşeni yapmak ıstırap ve gözyaşı ile dua etmek. Allah’ın rahmetini sorgulamamak, kadere taş atmamak. Eğer anlamak istidadın varsa bu kadar nasihat yeter. Ben gideyim.

– Kendiniz tanıtmadınız?

– Bilmesen ne olur! Dediklerimi anla ama sırrına sahip ol! O günleri yaşarsan beni gördüğünde tanıyacaksın.

Misafir, beyazlıklar içinde kaybolurken onun sesinin yerini köpek havlamaları aldı. Sabah namazı vakti girmişti. Perdeyi araladığında, karla kaplı caddede köpekler sürü halinde yiyecek arıyordu. Havlayarak koşuşturan köpekler gözüne yeni dönemin aktörleri gibi göründü. 2008 bitiyordu ve herkesi zorlu bir kış mevsimi bekliyordu.

“Işık tut Rabbim

Büyük ışığını esirgeme bizden

Koruyan acımana

Güzeller güzeli adlarına

Sığınan bu erlere

Işık tut Rabbim

Kur’an’ın aydınlığını yay gönlümüze

Peygamber duasına eş et bize

Saçılsın senin solmaz baharının gülleri yolumuza”

(Hızır’la kırk saat)

 

1-Kıyamet Saati– https://buff.ly/34zH2II

2-Dağlarca Altın– https://buff.ly/3aIFfov

3-Yanlış sevgi, hatalı niyet– https://bit.ly/2KzjooM

4-Zindanın yedi merdiveni– https://buff.ly/2WM46zL

5 YORUMLAR

  1. Abdullah Safvetoğlu
    Veysel abim, hürmetler ve selamlar ederim. Allah razı olsun. Son yıllarda yaşanan hadiseler bu 4 yazınız ile tebellür etti. Elhamdülillahi ala külli hal,sival küfrü ve dalal.. bu mihnet yıllarının saliseleri adedince, ve bu ebedi elmasların değerince..
  2. Necabettin Yandançarklı
    Serinin son bölümünün son paragrafında köpeklere hakaret ediyorsunuz... Kelp kavmi,sizin andığınız yaratıkların yanında gökyüzü ile yeryüzü arasındaki fark gibidir. Size yakıştıramadığımı belirteyim.
  3. Sadık
    Veysel bey Milleti hala bu vb şeylerle uyutmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz. Ayıp olmuyor mu? Ne zaman aynayı kendimize tutacağız. Adalet güven ve sevginin kalmadığı her organizasyonda olduğu gibi bizim organizasyonumuzda bunların yerine her türlü hizmet kılıflı beşeri hırsları koydu. Hırsın hüsran sebebi olduğu ilk öğrendiğimiz şeylerdendi. Doğruları biliyorsan yalan dinlemek eğlencelidir diye bir söz var. Benim için eğlenceli bu vb yazılar ama sizi hala okuyup ciddiye alanlar için tam bir narkoz etkisi yapıyordur. Onlar için üzülüyorum işin doğrusu. Aldatan bizden değildir ise ne olur aldatmayın bu insanları. Ama siz mukaddesler üzerinden aldatıyorsunuz ki bunun kadar tehlikelisi yoktur
  4. Ramo
    bazıları aynayı kendimize tutmaktan bahsetmiş yorumlarda. aynayı önce sen kendine tut bakalım ne görüyorsun, ismine sadık koymakla olmuyor bu işler gardaş. bu saatten sonra kendi işine gücüne bak