Türkiye-Rusya ilişkilerinin 96. yılını S-400'lerle kutlamak...

Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin her an yeni bir sınav yaşadığı günlerden geçiyoruz.

Haberin Devamı

Tam da bu sırada 16 Mart 1921'de imzalanmış olan tarihi Moskova Antlaşması'nın bugün 96. yıldönümünü yaşıyor olmamız hem Türkiye'nin içinde bulunduğu güncel koşullara hem Türkiye'nin geleceğine tarihten bir sayfa açmak suretiyle bakabilme fırsatı veriyor.


Moskova Antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Rusya Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti arasında imzalanan ve bugün de Türkiye ile Rusya arasındaki çağdaş ilişkilerin temelini oluşturan önemli bir belge.


Bu antlaşma TBMM Hükümeti'nin 3 Aralık 1920'de Ermenistan ile imzaladığı Gümrü Antlaşması'nın ardından imzalanan ikinci uluslararası anlaşma. 13 Ekim 1921'de imzalanan Kars Antlaşması da bunlara eklendiğinde, bugün Türkiye'nin doğuda Kafkasya ile olan sınırlarını bu üç antlaşma belirliyor.


Moskova Antlaşması yeni kurulan TBMM Hükümeti'nin ilk kez hukuki bir varlık olarak uluslararası alanda Rusya gibi önemli bir devlet tarafından tanınması sonucunu doğurmuştur. Bu Antlaşma  yüzyıllara dayanan tarihi ilişkilere sahip iki komşunun yeni bir devletleşme süreci içine girdikleri dönemde imzalanmıştır.


Bir yanda 1917 yılında gerçekleştirdiği devrim sonucu Birinci Dünya Savaşı'ndan sıyrılan Rusya, diğer yanda aynı savaş ertesinde Kurtuluş mücadelesi vermeye başlayan Türkiye, tarihin bu döneminde birbirlerine yakınlaşmakla bir bakıma Batı emperyalizmine karşı ortak bir tavır belirlemiş oluyorlardı.


Aradan geçen 96 yıl Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler bakımından çeşitli sınavlara sahne oldu. Bu sınavların yakın geçmişte yaşanan en önemlisi 2015 yılının Kasım ayındaki meşhur "uçak krizi"dir. Bugün uçak krizinin aşılmış olduğu, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin de, yavaş da olsa, normalleşme sürecine girdiği görülüyor.


Şu sıralarda Türkiye'nin de Rusya'nın da Avrupa ile olan ilişkileri sorunlu. Rusya'ya AB tarafından yaptırımlar uygulanıyor. Türkiye ise AB ile olan ilişkilerinde hiç bir dönemde yaşamadığı kadar sıkıntılı günlerden geçiyor.


Dolayısıyla, bugün iki ülke arasında gerek ikili planda, gerek başta Suriye olmak üzere önemli uluslararası sorunlar karşısında yakın işbirliğinin sürdürülmekte olması tıpkı 96 yıl önce olduğu gibi dikkati çekiyor.


Moskova Antlaşması eşitler arası bir ilişki kurmuş ve iki ülkenin birçok alanda dengeli ve ortak işbirliği geliştirmelerini hedeflemişti. Bugün ilişkilerde denge olduğunu söylemek güç.


İki taraf Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda aynı görüşte olsalar da IŞİD ile mücadelenin Membiç ve Rakka'ya yönelik safhalarında görüş farklılıkları sürüyor.


Benzer bir durum ikili ilişkilerde de söz konusu. Örneğin, Türkiye'nin Rusya'ya yaptığı ihracatta bazı ürünlere uygulanan yasağın kaldırılması ve ticaretin yeniden eski düzeyine ulaşması bekleniyor. İhracatçılarımız yasağın kaldırıldığı ürünlere baktıklarında bunların karnabahar, brokoli, soğan ve karanfil ile sınırlı kalmasını yeterli bulmuyor.


Şu sırada ilişkilerin en çok enerji alanındaki işbirliğinde ilerlediği görülüyor. Bir yandan Rusya için çok önemli bir proje olan Türk Akımı konusunda hızlı mesafe kaydediliyor, bir yandan da Akkuyu'da yapımı sürmekte olan Nükleer Enerji Santrali'nin devreye sokulması için gerekli hazırlıklara ivme kazandırılıyor.


Akkuyu'nun planlanan takvime göre gerçekleşemeyeceği anlaşılsa da, gecikmenin asgariye indirilmesi için çaba gösteriliyor.


Türkiye-Rusya ilişkilerinde gündeme gelen yeni bir unsur da askeri ve savunma sanayii alanında işbirliği. Bu bağlamda, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füzelerini içeren hava savunma sistemi almak için görüşmeler yapıldığı belirtiliyor.


Türkiye'nin ulusal savunmasını planlarken kendi ulusal kaynak ve yeteneklerinin yanı sıra bir NATO üyesi olduğunun ve savunma sanayii hamlelerinde müttefikleriyle uyumluluğunun da hatırda tutulmasında yarar var.


Türkiye'nin bazı konularda aldığı ya da alacağı kararların sakıncaları gündeme getirildiğinde devreye sokulan söylemlerin yanlış örneklerden hareket edilerek geliştirildiği görülüyor. Rus füzeleri için de bu geçerli. Referans olarak, örneğin, Yunanistan'ın da Rusya'dan füze hava savunma sistemi aldığı söyleniyor.


Sözü edilen sistem Rus S-300 füzeleridir. Hatırlanacağı üzere, 1996 yılında GKRY ile Rusya arasında imzalanan bir anlaşma ile GKRY bu füzeleri Rusya'dan satın almış, 1997'de Kıbrıs adasına  yerleştirmek istemişti.


Türkiye'nin, ABD'nin ve NATO'nun da desteğini alan şiddetli tepkisi nedeniyle çıkan kriz sonunda GKRY bu füzelerin Girit adasında depolanmasına razı olmuş, karşılığında Yunanistan'dan başka bir hava savunma sistemi almış, ancak kriz nedeniyle GKRY'deki koalisyon hükümeti de çökmüştü.


Girit'teki S-300'ler Yunanistan'ın mülkiyetine 2007 yılında geçebildi. 2013 yılında bir tatbikat sırasında da Yunanistan bu füzelerden birini denedi. Ancak S-300'ler Yunanistan'ın ulusal savunması kapsamında NATO ile uyumlu olmadığı için entegrasyonu sağlanamayan ayrı bir sistem olarak kaldı.


Türkiye'nin S-400'lere sahip olması halinde de durum farklı olmayacak. Yunanistan'a oranla bulunduğu coğrafya gereği çok daha fazla tehdide maruz olan Türkiye'nin S-400 füzeleri alması halinde hava savunma sistemi ciddi bir zaafiyete uğrayacak. Zira NATO sistemiyle uyumlu olmadığı için entegre olarak birlikte kullanılamayacak olan bu füzeler, NATO sisteminin radarları tarafından algılanan tehditlere karşı duyarlı olmayacaklar.


S-400'lerin sadece kendi radarlarıyla algıladıkları tehditlere karşı kullanılmaları halinde de NATO hava savunma radar sistemi S-400'lerin radarlarının kapsadığı alanı kendi kapsama alanının  dışında tutacak.


Böylece Türkiye birbiriyle entegre olmayan iki farklı hava savunma sistemini işletmek durumunda kalacak, NATO'nun şimdiye dek kendisine sağlamakta olduğu kapsayıcı hava savunma sisteminden de tüm ülke sathında yararlanamayacak bir konuma düşecek.


Konunun derin ve ayrıntılı teknik analizine girildiğinde, bu ikilik belki de Türkiye'nin ihtiyaç halinde NATO'nun ortak savunma mekanizması olan V. Madde'den yararlanabilmesini dahi olumsuz etkileyebilecek.


S-400'leri Türkiye gibi önemli bir NATO ülkesine satmak Rusya'ya sadece maddi bakımdan kazanç sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda psikolojik bakımdan da NATO karşısında üstünlük sağlayacak ve ittifakı çatlatabilecek bir durum yaratacak.


Müzakerelerin henüz sonuçlanmadığı söyleniyor. Ancak NATO daha şimdiden Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmanın S-400'lerin satın alınmasına varacak kadar ilerlemesinden endişe duymaya başladı.


Bu tür planlar bir yandan Türkiye'nin ulusal savunmasında ikilik ve karmaşa yaratma potansiyeli taşırken, bir yandan da Türkiye'nin gerek AB, gerek NATO ile ilişkilerindeki güven unsurunu daha da zayıflatmaktan başka bir sonuç doğurmuyor.



 

Yazarın Tüm Yazıları