Türk Tarımı Can Çekişiyor (1-2) / Prof. Dr. Cihan DURA

Türk Tarımı Can Çekişiyor (1-2) / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 05, 2016 21:29

Türk Tarımı Can Çekişiyor (1)

Türkiye, tarım arazilerini geri dönüşü olmayan bir şekilde, hızla kaybediyor.

Türkiye’nin toplam tarım alanı 38.5 milyon hektarken, işlenen tarım arazisi 20.7 milyon hektarda kalıyor. Tarım arazimiz 2001 yılında 26,4 milyon hektardı, 2014 yılında 24 milyon hektara gerilemiş bulunuyordu. 13 yılda kaybedilen tarım arazisi 2,4 milyon hektar, toplamın yüzde 9’u!...

Nüfus arttı. Bitkisel üretimde kişi başına düşen arazi 3 dekarın altına düştü, oysa 30-40 yıl önce 4 dekardı. 2050’de, 2.5 dekarın altına ineceği tahmin ediliyor. Dünya çapında bir sorun bu: Çünkü aynı azalma eğilimini tüm dünyada gözlemliyoruz: Gelişmiş ülkelerde 1960’ta 7 dekardı, 2008’de 4,6 dekara düştü; 2050’de 4 dekara kadar gerileyecek. Azgelişmiş ülkelerde ise 1960’ta 3,4 dekardı, 2008’de 1,9, 2050’de ise 1,4 dekara düşmüş olacak.

Öncekiler gibi AKP hükümeti de tarım politikasını küresel güçlerin talepleri doğrultusunda uyguluyor. Bunun sonucu olarak, son 10 yılda tarım arazilerimiz 27 milyon dekar azaldı. Yeterli gelir sağlayamayan çiftçi, toprağı ekmekten vazgeçiyor. Bu yoldan kaybettiğimiz tarım arazisi Belçika'nın toplam yüzölçümüne yakın büyüklükte, Ermenistan veya Arnavutluk'un yüzölçümüne eşit. Bundan çiftçi de suçlu: Yeteri kadar örgütlenemedi, ancak yüzde 13'lerde… Oysa Avrupa Birliği'nin tarımcı ülkelerinde yüzde 90'ın üzerinde.

* * *

Ülkemizin toprakları bozuluyor. Birinci sebebi erozyon... Her yıl 700 milyon tondan fazla toprak erozyonla denizlere taşınıyor. Başka bir deyişle her 12 yılda bir cm üst toprak kaybediyoruz.

Yeni tarım alanları elde etmek için mera ve doğal orman alanları tahrip ediliyor.

Besin güvenliği açısından stratejik önemi olan meraları kaybediyoruz. Meralar 1920’lerin başlarında arazilerimizin yüzde 56’sını oluşturuyordu. Bugünkü oran ise dehşet verici: sadece yüzde 19!...

Acı gerçek bu iken, siyasetçilerimiz, hükümet, dini imanı para olan inşaatçılar ve siyasetçiler bildiğini okumaya devam ediyor. Bakanlar Kurulu; geçen yıl, 1998 tarihli Mera Yönetmeliği’nde değişiklik yaparak, birinci sınıf mera alanlarında, 20 yıllık ot gelirini yatıranların bina yapmasının önünü açmış bulunuyor!

Or­manlarımızın kaderi de farklı değil: Onlar da süratle azalmakta. 2/B uy­gu­la­ma­sı yüzünden bozulan orman alanlarımız 473 bin hek­tar... Bunda, te­sis ku­ru­lması için Or­man Ka­nu­nu kap­sa­mın­da ve­ri­len izin­le­rin kat­kı­sı­ bü­yük. 2013 so­nu­ itibariyle 414 bin hek­tar or­manlık alanı kaybetmiş bulunuyoruz.

* * *

Alternatif marjinal tarım arazileri olmasına rağmen, verimli tarım arazileri tarım dışı amaçlarla, şehirleşme, sanayi tesisleri, madencilik için kullanılıyor. Tarım alanları, tek sözcükle betonlaşmanın tahrip ve tehdidiyle karşı karşıya... Son 10 yılda 3 milyon hektar verimli arazi imara açıldı.

Türkiye’nin nüfusu 2020 yılına kadar 5 milyon artacak. Bu artış ilave 400 bin hektar tarım alanı gerektirmekte. Gerçek bu iken Türkiye ormanların yanı sıra verimli tarım alanlarını da yapılaşmaya açıyor. Oysa dünyada enerji ve gıda sektörleri en stratejik sektörler konumunda… Eğer verimli araziler bu şekilde kaybedilirse, üretim nerede yapılacak, gelecek kuşaklar nasıl beslenecek?

Ancak şu da var ki, bu akıl ve mantık dışı eğilim, yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada görülüyor: Eğer kentleşme mevcut hızla devam ederse 2050 yılında 170 milyon hektar toprak daha şehirlerle kaplanmış olacak. Sadece Avrupa’da her 1 saatte 11 hektar alan kentlerle örtülüyor. Somut bir deyişle her yıl Berlin şehri büyüklüğünde bir alan kentleşiyor.

* * *

Çiftçi, tarlasını satıyor, tarımdan soğutuluyor.

Sayın Üstün Dökmen’in “Menderes-Irmağın Gölgesi” adlı romanından okuyoruz: Tarımı bitirdiler burada... Aylığa bağladılar köylüyü, oy gelsin diye... İki bin kadar düzenli para veriyorlar ayda. Üstüne üstlük bir de yiyecek yardımı... Ne oldu? Tarlasını sattı rençper kişi, parasını bankaya koydu. Fukaralık yardımı diye düzenli para cebinde... Ne ekersen ek, böyle düzenli para geçmez eline. Alan memnun, veren memnun... Ama tarla memnun değil. Bir de torunlarımız hesap soracak bize. Satılan tarlanın parası hiçbirinin düğününe yetişmez. Köleliğe giden yolda önemli bir basamak… Önce doyur, üretmesin, sonra da üretemez olsun. İşin ilginci, köylünün çoğunluğu bu işten memnun...

Sulama yetersizliği de köylüyü tarlasını satmaya itiyor. Örneğin, Konya Ovası’nda tarım yapılan 2 milyon 200 bin hektarlık alanın ancak 500 bin hektarında sulu tarım yapılabiliyor. Dolayısıyla ova verimsiz. Ova susuz bırakılarak tarım yapılamaz durumda bırakılıyor. Verimi düşük toprağını satan kaçıyor. Tarım yapılacak araziler, başka amaçlarla kullanacak kişilere satılıyor. Oysa hemen hiçbir ülkede tarım arazisi başka işlere tahsis edilmiyor.

Öte yandan, Maliye Bakanlığı tarım arazilerinin satışı için yaklaşık 150 bin kişiye yeniden imkân tanıdı. Daha önce de, bu imkândan yararlanmak için 255 bin kişi başvuruda bulunmuştu. Bu araziler devlete ait. Acaba alacak olanlar tarımsal amaçla mı kullanılacak? Hiç de öyle görünmüyor.

* * *

Bir de tohum sorunumuz var. Tohum Yasası 2006 yılında çıkarıldı. Bu yasa ne kazandırdı Türkiye’ye? Atalık tohumları günümüze kadar saklayıp koruyan küçük çitçileri İsrail tohumuna mahkûm etti. Ne mutlu ki, tarihine ve geleneklerine bağlı üreticiler sayesinde kendi doğal tohumlarımız büyük ölçüde koruma altına alındı, yok olmaktan kurtuldu.

Saymakla bitmiyor. Daha neler oldu neler Türkiye’de…, inanılacak gibi değil! Sosyal medyada bir grup gerici fanatik “zeytin Yahudi ağacıdır, tümü kesilecek” kampanyası başlattı! Evlad-ı Osmanlı!” imzalı boykot çağrısında, Soma’daki zeytin ağacı kesiminin, Danıştay’ın durdurma kararına rağmen hükümet tarafından sürdürüldüğü belirtilerek, “Türkiye'deki zeytin ağaçlarının tamamının üç yıl içinde kesilmesi planlanıyor, bu sayede İsrail'e büyük bir darbe vurulacak” ifadeleri yer alıyor!

* * *

Özetlersek, Türkiye tarım arazilerini yıllardır hızla kaybediyor. Son 13 yılda kaybedilen tarım arazisi toplamın yüzde 9’u!... Aynı süre içinde tarım arazilerimiz 27 milyon dekar azaldı. Yeterli gelir sağlayamayan çiftçi, toprağı ekmekten vazgeçiyor. Tarlasını satıyor, tarımdan soğuyor. Maliye Bakanlığı da tarım arazilerini satıyor.

Her yıl tonlarca toprağımız erozyonla denizlere taşınıyor.

Tarım alanları betonlaşmanın tahrip ve tehdidi altında.

İnşaat ve yeni tarım alanları elde etmek için mera ve doğal orman alanlarımız barbarca yok ediliyor.. Meralardaki azalma korkunç ölçülerde. Or­manlarımız da öyle, süratle azalıyor.

Bir de tohum sorunumuz var. Cehalet simgesi hükümetler çitçileri İsrail tohumuna mahkûm etmiş bulunuyor.

Eğer verimli tarım arazileri bu şekilde kaybedilirse, üretim nerede yapılacak, gelecek kuşaklar nasıl beslenecek?

Keşke bunlarla bitse tarımın sorunları, ne gezer, daha başkaları da var.

Kısacası, tarımımız can çekişiyor!

Prof. Dr. Cihan DURA, 4 Aralık 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Türk Tarımı Can Çekişiyor (1-2) / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen derinnacar » Sal Ara 06, 2016 10:52

Çok iyi anlatmışsınız. Eskisi gibi bereket yok tarım can çekişiyor.
Kullanıcı küçük betizi
derinnacar
Üye
Üye
 
İletiler: 59
Kayıt: Pzt Tem 25, 2016 14:03
Konum: Ankara

Re: Türk Tarımı Can Çekişiyor (1-2) / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Şub 09, 2017 15:38

Türk Tarımı Can Çekişiyor (2)

Bundan önceki, aynı konuyu işlediğim bir yazımda [i]  gösterdim ki: Türkiye sürekli tarım arazisi kaybeden bir ülke... Son 13 yılda yok olan tarım arazimiz 27 milyon dekar ve toplamın yüzde 9’u!... Daha da feci olanı, bir yandan da çiftçimiz tarımdan soğuyor, toprağı ekmekten vazgeçiyor, tarlasını satıyor.

Tarım alanları betonlaşma kurbanı... Her yıl erozyon yüzünden tonlarca toprağımız denizlere taşınıyor. Eğer verimli tarım arazileri bu şekilde kaybedilir durursa, üretim nerede yapılacak, gelecek kuşaklar nasıl beslenecek?

İnşaat ve yeni tarım alanları açmak için mera ve orman alanlarımız da vahşice yok ediliyor. Meralardaki azalma korkunç ölçülerde. Or­manlarımız da öyle…, hızla küçülüyor. Ve daha kötüsü, sorun bununla bitmiyor, tarımın sorunları pek çok…, daha neler var neler! Bu yazımda da onları dile getireceğim. Planım şöyle: Üretim süreci ve çıktılar, iç ve dış piyasa koşulları, dış ticaret ve diğer sorunlar.

Önce üretim sürecine bakıyoruz:

Türk çiftçisi yalnız elindeki araziyi, tarlasını kaybetmekle kalmıyor, aynı zamanda üretim sürecinde de büyük sorunlar yaşıyor.

Çiftçi iki taraftan kuşatılmış durumda: Yüksek maliyet, düşük fiyat… Bir yandan yüksek akaryakıt, gübre, ilaç ve tohum maliyetleri ile baş etmeye çalışıyor, öbür yandan ürettiği ürünleri düşük fiyatla satmak zorunda bırakılıyor.

Örnek vereyim: Bazı fabrikalar çiftçilerle sözleşme yaparak, ürünlerini satın alıyor. Aralarında yabancı firmaların da bulunduğu şirketlerle yapılan sözleşmeler esas itibariyle çiftçinin değil, alıcının hakkını koruyacak şekilde düzenleniyor. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde dondurulmuş meyve, sebze ve konserve fabrikalarıyla üreticiler arasında yapılan sözleşmeler, üreticiler açısından çok ağır yükümlülükler içermekte. Çiftçinin eli kolu bağlı; hakkı, hukuku, avukatı bilmiyor. Devletse ondan değil, sermayeden, büyük şirketlerden yana.

Üretim çıktıları da sorunlarla yüklü…

Kimi ürünlerde, örneğin pamukta rekolte çok geriledi: Ege Bölgesi'nde, 2015-16 sezonunda pamuk rekoltesinde bir önceki sezona göre yüzde 40’a yakın gerileme bekleniyordu. Ekim alanları 2002 yılına göre yüzde 61 azaldı, üretici sayısı 62 binlerden 12 binlere düştü! Bir dönem büyük miktarlarda pamuk üreten Manisa, Muğla ve Balıkesir illerinin pamuk ekim alanları son 14 yılda yüzde 87 düştü (2015). Bu 3 ilde ekonomik anlamda pamuk üretiminden söz etmek artık mümkün değil. Bunlar korkunç rakamlar, Türkiye’de tarımın can çekiştiğinin işaretleri…

Hayvancılıkta da benzer bir durum yaşanıyor, büyük ölçüde gerileme var. 1980 yılından bu yana ülke nüfusu yüzde 70’in üzerinde artarken (yaklaşık 44 milyondan 77 milyona yükseldi), toplam hayvan varlığı yüzde 32 oranında geriledi (yaklaşık olarak 85 milyondan 57 milyon başa düştü).

Üretilen mal piyasaya geliyor. Çiftçi orada da yeni sorunlarla karşılaşıyor: Pazarlık gücü zayıf. Üretim düşüklüğünden fiyatlar yüksek. Bu durum çiftçinin rekabet gücünü azaltıyor. Asıl parsayı aracılar topluyor. Çiftçilerin, ürünleri üzerinde söz sahibi olabilmeleri için örgütlenmeleri gerekiyor. Ancak bu konuda başarılı değiller, bu da pazarlık güçlerini zayıflatıyor.

Ekim alanlarının imara açılması, tarım arazilerinin ranta kurban edilmesi ve yanlış tarım politikaları yüzünden çiftçinin tarlasını ekmekten vazgeçmesi üretimi düşürdü, bu da ürün fiyatlarını artırıyor.

Bir diğer sorun da üretici fiyatı ile market fiyatı arasındaki uçurum… Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne göre: Tarlada 12 kuruş olan bir demet maydanozun fiyatı markette 77 kuruşa, yani 6 katına çıkıyor. Bahçede kilogramı 42 kuruş olan portakal, markette 2 lira oluyor. Akıl almayacak bir fiyat farkı!... Üretimin her türlü eziyetini çeken çiftçi 1 kazanırken, aracı 3-4 kazanıyor.

Dış ticarete gelince, tarım sektörümüz 14 yıldan beri dış ticaret açığı vermekte. Tarımsal ürün ithalatımız milyar dolarları buluyor. Türkiye tarımda artık dışa bağımlı olan bir ülke… Hayvancılık sektörü de benzer sorunlarla boğuşuyor.

Oysa Türkiye tarım ürünlerinde, 2003 yılına kadar dış ticaret fazlası veriyordu, o tarihte durum değişti, sektör açık vermeye başladı. 2014 yılı itibariyle tarım ürünlerinde dış ticaret açığı 3.7 milyar dolar. 2013 öncesinde döviz kurlarının düşük kalması, tarımda da dış rekabet imkânlarını zayıflattı.

İthalata gelince, tarihî bakımdan ta­rım ül­ke­si olarak bilinen Tür­ki­ye, ken­di top­rak­la­rın­da bol­ miktarda ye­tiş­ti­ri­le­bi­le­ceği ürün­le­ri bi­le it­hal eder du­ru­ma düş­tü. Yanlış tarım politikaları bir yandan çiftçiyi üretime küstürürken, diğer yandan ülkemizi tarımda da dışa bağımlı bir ülke durumuna getirmiş bulunuyor.

Bir zamanlar Türkiye buğ­day, mı­sır, pa­muk ve so­ya gi­bi ürün­le­rin üre­tim üs­süydü. Bak­la­gil­le­rin gen mer­ke­zi, dün­ya­nın li­der ül­ke­siydi. Bugünse ithalat yapmak için dışarıya milyonlarca dolar ödüyor; baklagillerde son 3 yıl­da Hin­dis­ta­n’­dan son­ra en bü­yük ikin­ci it­ha­lat­çı ­ko­nu­mu­na düş­tü (2015). Bir diğer örnek: Yerlisinin uygun fiyatına rağmen, dışardan sarımsak ithalatı yapılıyor. Üretici desteklenmiyor. Dün­ya­da, ken­di üre­ti­ci­si­ne ayır­dı­ğı pa­ra­nın 4-5 ka­tı­nı ya­ban­cı ül­ke­le­re sa­vu­ran baş­ka bir ül­ke bulmak zor olmalı. İki örnek daha: Türkiye 2014 yılında 910 bin ton pamuk ithal ederek, dünyanın üçüncü büyük pamuk ithalatçısı konumuna geldi. Oysa, daha önce dünyanın en büyük pamuk üreticilerinden biriydi. Ayçiçeğinde de 3,7 milyon dolarlık ithalat yapıldı. Buna karşılık, ülkede ayçiçeği üretilebilecek toprakların ancak yarısı kullanılıyor! Son 13 yılda mazot ve gübre fiyat artışı, ayçiçeği fiyat artışından bir kat kadar fazla oldu. Çiftçinin bu rakamlarla ayakta kalması mümkün değil. İthal ürünler daha ucuz olunca organik tarım ürünleri adıyla geleneksel tarım ürünleri de ithal edilmeye başladı. Bütün bunlar şu anlama geliyor ki, Türkiye tarım ülkesi olma özelliğinden hızla uzaklaşarak, tarım ürünü ithalatçısı bir ülke konumuna gelmiş bulunuyor.

Denebilir ki, Türk tarımı artık alarm veriyor: Bir zamanlar tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye'de tarım neredeyse bitme noktasında. Tamamen dışa bağımlı, ithalatçı bir ülke durumundayız. Maliyetler son 5 yılda tavan yaptı. Çiftçi tarlasını ekmekten vazgeçti, üretimden koptu. Milyar dolarları bulan ithalat yapılıyor. Bir daha vurgulamakta fayda var: Nohut, mercimek, pamuk, buğday, mısır, soya, hatta saman…, bütün bu ürünler dışardan geliyor. Adana bölgesinde artık pamuk ekilmiyor. Yunanistan, Türkmenistan gibi ülkelerden pamuk ithal ediyoruz. Rusya, Almanya ve Ukrayna’dan buğday, Gürcistan’dan saman, Arjantin’den mısır ithal ediyoruz.

İthalat hayvancılık sektöründe de sorun yaratıyor. Bu sektöre verilen destek, dünya pazarlarına hâkim ülkelerde verilen desteğin yanında çok düşük kalıyor. Yüksek maliyetle yapılan üretim; fiyatları yukarı çekmekte, dış pazarlarda yüksek sübvansiyonlu et ve hayvan üreticileriyle rekabeti imkânsız hale getiriyor.

Et fiyatlarını artıran diğer bir etken de üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki büyük farkla spekülasyondur. Zaman zaman ithalat kapıları açılıyor, ancak beklenen sonuç alınamıyor. Aksine eldeki kaynaklar da yok edilerek ülke sürekli et ithalatına mahkûm ediliyor. Oysa, ithalatın serbest bırakılması hayvancılığımızın sonunu getirecektir.

Türk çiftçisinin belini büken iki sorun daha var. Birincisi, kredi borçlarıdır. Ekim zamanı, parasız kalan milyonlarca çiftçi; elde ettikleri gelir, giderlerini karşılamadığı için kredi kullanmak zorunda kalıyor. Son 12 yılda alınan borcun 20 kat arttığı ifade ediliyor (2015). Diyebiliriz ki, çiftçimiz, topraktan elde ettiği geliri, neredeyse aldığı kredi borçlarına yatırıyor.

Diğer faktör ise döviz kurundaki artışlardır. Dolar kurundaki yükselme; özellikle mazot, gübre, yem ve ilaç gibi ithal girdileri kanalıyla tarım ürünlerinin maliyetlerini artırıyor. Dolar cinsinden tarımsal hasıla düşüyor. Bu azalma devletçe verilen desteği alıp götürüyor, hatta bunun birkaç katı gelir kaybına yol açıyor.

Ve geldi sıra yazımın sonuç kısmına.

Önce bir özet yapayım, olup bitenler aklımızda daha kolay kalır:

Betonlaşma, sürekli tarım arazisi kaybı, erozyonla denizlere akan topraklar… Vahşice yok edilen mera ve ormanlarımız...

Çiftçi iki kıskaç arasında: Yüksek maliyet, düşük fiyat… Kimi ürünlerde üretim çökmüş. Hayvancılıkta büyük bir gerileme... Çiftçinin pazarlık gücünden eser kalmamış, rekabet gücü bitmiş. Parsayı aracılar topluyor. Üretici fiyatı ile market fiyatı arasında uçurumlar var. Çiftçi tarlasına küsmüş, üretimden kopmuş.

14 yıldır dış ticaret açığı vermekte tarım. Bir ta­rım ül­ke­si olarak bilinen Tür­ki­ye, ken­di ye­tiş­ti­ri­le­bi­le­ceği ürün­le­ri bi­le artık it­hal ediyor. Tamamen dışa bağımlı, ithalatçı bir ülke olup çıkmış.

Kısacası tarım nereden baksanız, bitme noktasında… Adeta can çekişiyor.

Tarım sektörünün içine düştüğü bu durum ancak felaket sözcüğü ile ifade edilebilir. Hem de korkunç ve öldürücü bir felaket!... Bu felaket türlü sebeplere bağlanabilir. Fakat bence böylesine dev boyutlu bir kriz, ancak çok güçlü bir faktörün mevcudiyeti ile izah edilebilir; bu faktör ne olabilir?

Benim aklıma hep AB ve ABD’de muazzam boyutlarda biriken tarımsal ürün stokları geliyor. Bunlara ülke veya bölge dışında pazarlar bulmaları gerekiyordu. Bu pazarlardan biri de Türkiye idi. O zaman, Türkiye gibi ülkelerde tarımın bitirilmesi şarttı. Bunu bir takım aldatıcı politika önerileriyle, bizim zayıf ve ruhsuz, dünyadan habersiz ve etik yoksunu hükümetlere bir takım anlaşmalar çerçevesinde dayattılar ve kabul ettirdiler. Türk tarımının uğradığı felaketin en önde gelen sebebi birçok iktisatçımızın da kabul ettiği gibi, bence budur.


 [i]  “Türk Tarımı Can Çekişiyor”, http://www.cihandura.com/tr/makale/TURK_TARIMI_CAN_CEKISIYOR

Prof. Dr. Cihan DURA, 8 Şubat 2017
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x