İngilizce Öğrenmek Hakkında (Gaz + Pratik Bilgiler)

İngilizce Öğrenmek Hakkında (Gaz + Pratik Bilgiler)

"Artık İngilizce de yetmiyor şekerim..."
 

Okuldayken, çevremdeki büyüklerin komik bir alışkanlığı vardı. Benim duyacağım şekilde, İngilizce'nin öneminden bahsederlerdi birbirlerine:

-Sizin oğlan öğrendi mi İngilizce? Artık şart biliyorsun.
-Bilmez olur muyum, herkesin çocuğu harıl harıl öğreniyor.


Sonra biri mutlaka gaza gelir, zincirleme reaksiyonu başlatırdı:

-Artık İngilizce de yetmiyor şekerim, şakır şakır İngilizce konuşanlar bile işsiz.
-Evet, en az 3 dil lazım.
-<çene yukarı, gözler kısık> Tabi canııııııım, en az 3. </çene yukarı, gözler kısık>


Nihayet birbirlerini dinlermiş gibi yapmayı da bırakırlardı: 

-Valla biz Onur'u her sene başka bir dil kursuna gönderiyoruz, çocuk aptala döndü ama şart.

-Aptallık iyidir, aptallık iyidir. Biz buradaki kurslara güvenemedik, Kanada'dan au pair getirttik, bizim Onur'un odasına kitledik ikisini, konuşmazlarsa yemek vermiyoruz.

-Sizin oğlanın adı da mı Orhun?

-Yoo, bizim çocuğumuz bile yok aslında. Ama olsaydı, doğmadan İngilizce öğretirdik.

-En iyisini yapmamışsınız. Biz de şirkete 3 dil bilmeden iş başvurusu yapanı mülakata bile çağırmıyoruz.

-Biz çağırıp dövüyoruz. O bizi döverse, ertesi gün işe başlıyor ama az maaş veriyoruz.

-Biz kimseye maaş vermiyoruz. Şirketimiz de yok o yüzden. Ama stajyerlerimiz var nedense, hepsi de 4 dil biliyorlar.

-Bizde yöneticiler de 4 dil biliyorlar ama çift gidip tek saymışlar.

-Anlamadım? Dinlemiyordum ki. Zaten Türkçe dinlemek yerine İngilizce konuşmak lazım

-Kahveye bize gelsenize, biraz da bizim çocuğun yanında İngilizce övelim.

(Bu diyalogda kaç kişi olduğunu bulana hediyem var) 


İşin komik tarafı, bu insanların yabancı dili yoktu. Dil bilmenin yararlı olduğunu duymuş ama bunu özümsememişlerdi. Bu yüzden de bu muhabbetlerde iş bulmaktan öte bir sebep konuşulmazdı, sanki iş güç o yaştaki çocuğun umrundaymış gibi... Bırak İngilizceyi, Türkçe bile konuşamayan müteahhitlerin ve politikacıların zirvede olduğu bir ülkede, çocukları sanki bu şekilde motive etmek mümkünmüş gibi. 

İngilizce sizi zengin etmez, sizi mutlu da etmez. Hatta yüksek ihtimalle mutsuzluğunuzu arttırır. Sabah kalkıp New York Times'ta, hazırlığı aylar sürmüş derinlemesine bir analiz okuduktan sonra, akşam haberlerinde Yiğit Bulut dinliyorsan illa ki mutsuz olacaksın. Ama bir lisan bir insansa, İngilizce size tek başınıza futbol takımı kurdurtur. 

***

Sol taraftakiler en yaygın anadiller. Sağ taraf ise web sitesi içeriklerinin dilleri. İngilizceyi dünya nüfusunun %5'i anadili olarak konuşuyor ama sitelerin %55'i bu dilde.

Sol taraftakiler en yaygın anadiller. Sağ taraf ise web sitesi içeriklerinin dilleri. İngilizceyi dünya nüfusunun %5'i anadili olarak konuşuyor ama sitelerin %55'i bu dilde.

Paylaştığım grafik dahi İngilizce olmak zorunda, çünkü bu işle uğraşıp bunu grafiğe döken Türk sayısı az. Biraz daha ayrıntılı istatistikler: En popüler 10 milyon sayfanın %53'ü İngilizce, %1.5'i Türkçe.

İçerik miktarındaki bu dengesizlik elbette azalacak, tüm trendler onu gösteriyor, fakat içerik kalitesi çok daha önemli bir kıstas. 

Mesela, yapay zeka hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsunuz, arattınız: Bu vikipedi makalesi, bu da wikipedia. Bunları okuyan iki kişinin merakının aynı derecede körüklenmesi, aynı miktarda keyif almaları mümkün mü? Bu yazıyla yetinmeyip, kendini geliştirmek isteyen bir Türk'e önerilen kaynak sayısı 1 (bir), İngilizcesinde ise 245 alıntı ve 100'e yakın kitap-makale listelenmiş. Bütün yaz harıl harıl okusan bitiremezsin.

***

En bilinen kaynakta, epey bilinen bir konuda bile bu kadar fark varsa, daha özelleşmiş alanlardaki farkı siz tahmin edin. Afyonlu katolik gay taşfırın ustaları hakkında bile daha fazla İngilizce video olduğuna eminim.

Khan Academy gibi yerlerde Türkçe çeviri yapan cengaverlere, bir nesli güzel dizi bağımlısı yapan eşekherif gibilerine selam ediyorum. Ama bunlar bir köprü vazifesi görmeli, yoksa tembellik için bir bahane olmamalı.

Çeviriye muhtaç olmak ayıp değil, ona muhtaç kalmak ayıp. (Turşusunu kurarsam 20 seneye güzel bir aforizma olur bundan).


Pratik Tavsiyeler

Rosetta Stone benzeri metodları sevmiyorum. Oyun gibi olduklarından yardımcı olarak kullanılabilirler, mesela metrobüste angry birds oynamak yerine bu tip uygulamalar iyi. Fakat ana öğrenim metodu olmalarında bence temel bir yanılgı var: Dili, ufak bir çocuk gibi "doğal" yollardan öğrenmek kulağa hoş gelse de (Rosetta Stone kendisini böyle pazarlıyor) ufak bir çocuk beynine sahip değiliz.

Bir bebek doğduğunda nöron başına 2500 bağlantıya sahip, 3 yaşına geldiğinde bu rakam 15000'e çıkıyor. Bu sadece 6 katlık bir artış değil. Zira 100 milyar nöronun her birinin bağlantı sayısı bu. Toplam karmaşıklık çok daha fazla artmış oluyor.

Peki sizde ortalama kaç nöron bağlantısı var? 7000. Her gün milyonlarca net yeni bağlantı oluşturan bir beyinle, her gün oluşturduğundan fazlaeski bağlantıyı yokeden bir beyin, aynı yöntemden aynı verimi almayacaktır.

Üstelik, ufak bir çocuk tüm gün dil öğreniyor. Sıkılınca "ben sinemaya gidiyorum" diyemez, eli mahkum dinleyecek milleti. Biz ise günümüzün 16 saatini bu işe harcayamayız).   

***

Benim en favori metodum podcast dinlemek. İlla ki gramer kitapları lazım ama en azından bende oturup bunları ders gibi çalışacak disiplin yok. En fazla yarım saat dayanabiliyorum. Ama bir yandan başka işler yaparken öğrenme imkanım olursa, farkında olmadan günün birkaç saatini buna ayırmış oluyorum. 

Aşağıda epey yararlı 5 podcast sitesi linkledim, tavsiye gelirse eklerim.

(Bu tavsiyeler okuma ve dinleme odaklı. Bence bunlar öncelikli çünkü çoğunluğun günlük hayatında İngilizce konuşmanın ve yazmanın kısa vadede bir avantajı yokken, anlayabilmek herkese anında yararlı) 
 

British Council

Giriş seviyesinde, 50'den fazla bölüm var, ilk serinin ilk bölümünden başlayın. Her bölümün transkriptini indirebilmek şahane bir özellik.
 

Voice of America

Çok çeşitli materyal var. "Let's learn English" kısmında, haftalık bir programla Amerikan kültüründen kesitlerle dil öğretiyorlar. Bu derslere ek, değişik konulardaki haberleri seviyelere göre ayırarak sunuyorlar. Mesela dış politika konusunda "Level 1" yazı okursanız, karmaşık cümlelerle boğuşmadan, 500 kelime dağarcığıyla işi kotarabilirsiniz. Yahut bilim haberleri derliyorlar anlaşılır ve yavaş konuşarak. Kültür emperyalizmi gak guk ama gayet yararlı.
 

Podcasts in English

Membağı burada. Bir çok konuda, giriş seviyesinden Business English'e kadar, genelde kısa ve eğlenceli bölümler var. Podcastler bedava, transkriptleri ve ödevleri de isterseniz, ucuz bir üyelik lazım.
 

The English We Speak

İleri seviyedekiler için şahane bir kaynak. Gayet rahat bir muhabbet eşliğinde, günlük hayatta sıkça kullanılan deyimlere odaklanıyorlar. 
 

6 Minute English

Her zaman dediğim gibi "Allah BBC'den razı olsun". Yukardaki gibi orta-ileri seviye bilenler için, günlük hayatta karşılaşılan durumlar ve deyimler üzerine, altışar dakikalık bölümler. Son 1 ayın bölümlerini indirebilirsiniz, kalanı iTunes'da.

 

Sizden gelen tavsiyeler...

  • Eslpod: Biraz karışık web sayfası ama epey bir podcast bölümü var görünüyor. Top 10 podcasts kısmına bakılabilir

  • CBC'nin Kanada merkezli, ileri başlangıç seviyesindekiler için bazı pratik kayıtları var. Transkriptleri de mevcut.

  • Alternatif olarak: babbel, busuu. Veya fluentu, duolingo, verbling.

  • Memrise'ın hızlı ezbere dayalı bir metodu var.

  • Bir kritik eşiği aşınca, altyazılı diziler de pratik görevi görecekler, öğrenmeyi iyice hızlandıracaklar. Önce türkçe altyazı, sonra ingilizce, sonra elveda ay, elveda feza.

  • Bu podcasti yapan arkadaşın ismi Luke Thompson. Yaklaşık 700 bölüm var ve 2009'dan beri devam ediyor. Temiz bir İngiliz aksanı var. Ayrıca kendisi 18 yıllık İngilizce öğretmeniymiş. Her podcast için bir konu belirliyor ve onun üzerine konuşuyor. Bazen bu belirlediği konular hakkında ailesi ve arkadaşlarıyla röportaj yapıyor ve podcastin sonlarına doğru gramer ya da phrase verb örnekleri veriyor. Bölümler 15-30 dakika arası değişiyor ama sanırım daha güncel kayıtlı olanlarda 1 saate kadar çıkıyor. Her bölümün transkripti de mevcut. Adam yavaş konuşmuyor, tane tane konuşuyor. Diğer İngilizce eğitim podcastlerinin çoğu -belki de genelde bir kurum tarafından yapıldığı için- doğallıktan uzak ve bölümler genelde tatmin edici uzunlukta olmuyor. Bu arkadaşın üslubu da gayet samimi ve sanırım kendisi aynı zamanda stand-up gösterileri de yapıyor. Ayrıca podcasti 2017'de British Council'den ödül almış.

Do Androids Dream of Electric Sheep

Do Androids Dream of Electric Sheep

Terör Saldırıları Neden Üstlenilmiyor?

Terör Saldırıları Neden Üstlenilmiyor?